30 Mayıs 2015 Cumartesi

Devrim Tayanç Malyalızade Röportajı


       Y B – Kendini görsel sanatlarda kanıtlamış bir sanatçı-öğretmen için çok klasik bir soru olacak ama; Sanatçının sanatını ifa etmesi, nefes alması gibi, kendini tekrar yoktan var etmesi gibi bir şey herhalde… Sizler bir eser üretirken ne gibi duygular içinde oluyorsunuz?                                      D T M -''Kendini kanıtlamak'' şu sıralarda benim için çok da önemli değil. Pek çok değerin alt-üst olduğu popüler kültürde ve bilhassa bizim içinde varlığımızı sürdürmeye çalıştığımız toplumda oluruna bırakılmalı. Sanat eğitimi bir süreçtir ve pek çoğumuz bu süreci kendi lehine çevirip sanattan tat almayı, sanatı kullanıp kendini ifade etmeyi ve en önemlisi kendisi için var olma sebebi bulmayı öğrenebilir. Sanat bir var oluştur; Duruş ve bakış açısıdır. Herhangi bir konuyu ele almakta kullanabileceğimiz en açık dille ifade edebileceğimiz, eğri yada doğru, cüretkar ya da üstü örtük veya ateş misali yandıkça aydınlatan, bazen de yakan, acıtan ama bütününe baktığımızda kültürel yozlaşmalara asla izin vermeyecek bir olgudur. Ben de sanat çalışmalarımda çoğu zaman sorgular, acı çeker, nasıl bir yolla ifade edebilirim gibi karışık, sancılı duygular yaşarım. Ta ki Renkler biçimsel doygunluğa ulaşana dek...                                                       Y B – Karma sergiler yanında, solo sergilere de imza atmış üretken birisiniz. Mesela son solo serginiz geçtiğimiz ekim ayında gerçekleşmişti. Bizlere karma olarak katıldığınız ve bireysel olarak açtığınız sergilerinizden bahsedebilir misiniz?                                                                   D T M - Yurt dışında iki kez İstanbul'da, bir kez İzmir'de ve pek çok kez Mersin'de, karma sergilere katıldım. Ülkemizde sendikamızın sergilerine ve birkaç kez de yardım amaçlı sergilere katıldım. Bireysel olarak da ilk kez, 2000 yılında ''Tabu'', ikinci sergim ''Portreler-Roller'', üçüncü sergim ''Aporia'' ve son sergim ''Tanrıçalar buradaydı''... Ve tüm sergilerimde ortak bir çıkarıma varmak istersek; Toplumdaki varoluş nedenlerimiz, bireysel ve toplumsal çıkmazlarımız, toplumdaki rollerimiz ve geçmişle hesaplaşmalarımız yer alır.                                        Y B – Sergilerinize toplumumuzun bakış açısı nasıldır, halkımız resime gereken ilgiyi gösteriyor mu?                                                                        D T M - Açık olmak gerekirse, belli bir kesim dışında günümüzde yozlaşma diye nitelendirebileceğim noktada bir toplum bilinci var.Yada daha doğru bir tabirle bu işin içinde yada yanında yer almıyorlarsa sanat gereksiz olarak algılanıyor.Dolayısıyla Halk için sanat sloganı yerine Sanat için Sanat...                              Y B – Kızınızın da ödüllü resimleri olduğunu biliyoruz. Bize bunlardan bahsedebilir misiniz? Sanatçı anne-babanın çocukları, kendi sanatını öğrenmede ve bunun sonucunda icra etmede daha mı şanslıdır sizce?                                          D T M - "Boynuz Kulağı Geçer" derler de, hakikaten doğru söz... Kızım sürekli sanat ortamlarında bizlerle birlikte pek çok defalar deneyimler yaşadı, yaşıyor ve bunlardan da zevk alıyor... Elbette şanslı olduğunu düşünüyorum. İmkanlar dahilinde pek çok malzemeye ulaşabiliyor, teknik olarak bilgi düzeyini geliştirebiliyor, sanat ortamlarında bulunup ruhsal ve estetik açıdan doyuma ulaşıyor... Ve tüm bunların içinde kişisel gelişimine büyük katkısı olduğunu düşündüğüm iyi bir aile eğitimi alıyor. Kızımla gurur duyuyorum, umarım hayat boyu tatmin olacağı başarılara imza atar...                                  Y B – Sizce devletin sanata bakış açısı nasıldır? Gereken özendirme ve destek sanatçılara sağlanıyor mu? Bu konudaki önerileriniz nelerdir?                                    D T M - Devletin sanata bakış açısı??? Boşluklar,eksiklikler var. Devlet oluşumunu tamamlamadan sanata zaman ayıramayacak!... Açılışlarda, derneklerde ve diğer etkiliklerde birşeyler yapmaya çalışıyorlar, ama gereken düzeyde değil. İnsanlar küçük toplumlarda kendilerini aşmakta zorlanıyor, marjinallikle soyutlanıyorlar... Kabul görülebilirlik için nüfuslu bir çevreye ihtiyaç duyuluyor ki, maalesef bunlara gereksinim duymaksızın destek görebilmeli sanatçılar... Yada sanat yapmak için kıvrananlar! Devletin politikası olmalı, sanatsal birikimi olan yetkililerle iş yapmalı, duyarlı insanları bu işlerle muatap etmeliler. Sayacak olursak; müze ve galeriler, neredeler? Bu işi 50 yıldan uzun süredir yapan insanlar var eserlerinin herbiri bir tarafta! Neden devlet müze yada sanat galerilerine yatırım yapmıyor? O zaman inanıyorum ki mükemmel eserler koleksiyonu bir çırpıda oluşturulabilir... Sanatçılar onure olur, teşvik olur ve sanatta üretim ortamları artar...                                                           Y B – Siz hem Güzel Sanatlar Lisesinde, hem de klasik okullarda görev yaptınız… Bu okulların öğrenci profillerinde ne gibi değişiklikler gözünüze çarptı?                                                     D T M - Öğretmen olarak her zaman işimin gerektirdiğini ve hatta fazlasını hiçbir ayrım gözetmeksizin yaptım, yapmaktayım. Öğrenci merkezli eğitim anlayışımla öğrencilerime önce yaptıkları işi sevdirip, yaratıcılıklarını kullanmayı, hayal kurmayı ve gelecekleri için hedef koymayı amaçlarım. Liselerde 13 yıl çalıştım; Her bir öğrencim de son derece duyarlı, duygulu ve derslerimize zevkle katılım gösteriyorlardı. Güzel sanatlardaki öğrencilerim bu işi daha bilinçli ve duygulu, hakkını vererek yapıyordu. Üstelik hiç şımarmadan ve büyük bir olgunlukla! Buradan hepsine selam olsun, daima başarılı ve mutlu olsunlar. Şu sıralar orta okulda resim öğretmenliği yapıyorum; Yaş grubu 12-15, ve hepside son derece heyecanlı, resim derslerini iple çeken ve daima sürenin yetersizliğinden şikayetçi olan öğrenciler. Elbette akademik anlamda işi ciddiye alan belkide sadece birkaç öğrencidir, ama amaç ders saati boyunca deşarj olup eğlenmek olunca katılım güzel oluyor. Öğretmene çok iş düşüyor, çünkü orta okullarda zorunlu ders olduğu için resim yapamayan çocuklar kendilerini kötü hissedebilir ve bu durumu öğretmen başka etkinliklerle (video-sanat, slayt gösterisi eşliğinde kültür sanat dersi gibi...) daha faydalı hale getirebilir. Zaman gerçekten hızla ilerliyor, fakat pek çok değerimiz yozlaşıyor, hafife alınıyor ve önemsenmiyor... Zamanı bu güzel çocukları kazanmak için harcarsak ileriye yönelik en büyük yatırımı yapmış oluruz...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder