BİR ÇOCUĞUN EĞİTİLMESİ BİR TOPLUMUN EĞİTİLMESİDİR
Çocuğunu eğitmek isteyen bir anne, bu konuda fikir sahibi olmak ve bilgi almak üzere, İsviçreli eğitim reformcusu Johann Heinrich Pestalozzi ye sorar.
“Çocuğum 4 yaşında,” der “onun eğitimine ne zaman başlamalıyım?”
Pestalozzi cevap verir:
“Bayan eğer hala eğitimine başlamışsanız, 4 sene geç kalmışsınız demektir…”
Çocuğun eğitimi için en uygun şartlar, ilk zamanlardan başlayarak sağlanmalıdır. Onun beslenmesi, yetişip sağlıklı büyümesi, önce çevresindeki nesneleri, sonra insanları tanıması, onlarla iletişim kurması için uygun şartlar sağlanmalıdır. Tüm bunların olması için de, öncelikle bilinçli anne babalar olmamız lazımdır…
Evet çocuk eğitmek bir uzmanlık alanıdır ve ebeveynler çocuk eğitimini belli bir aşamasından sonra yetersizdir, fakat bilinçli olmadığımız için de eğitimin devamını tesadüfe bırakmamamız gerekir.
Okul öncesi eğitimin önemi, daha net anlaşılmaya başladıkça, bu konu ile ilgili kitaplar, makaleler, dergiler ve hatta gazeteler basılmaya başlanmış, iletişim araçlarında, radyo televizyon ve internet ortamında bu konu ile ilgili bilgiler çok daha sık işlenmeye başlanmıştır.Eğitimciler de bu konu ile ilgili sürekli konferanslar yapmakta ve anne babaları aydınlatmaya çalışmaktadır. Sorumluluklarını bilen anne babalar, bu gelişmeleri elinden geldiğince takip etmelidirler. Ülkemizde de bazı üniversitelerde “okul öncesi eğitim öğretmenliği” bölümleri açılmış ve uzman okulöncesi eğitimcileri mezun olmaya başlamıştır. Bu üniversiteler sadece öğrencilerini yetiştirmekle kalmamalı, belli periyodik zamanlarda istekli anne babalara da konferanslar düzenlemeli ve bu eğitim kurumları sadece eğitim gören öğrencilerine değil, bütün topluma ulaşmalıdır. Unutulmamalıdır ki bir çocuğun doğru ve sağlıklı eğitilmesi, bir ülkenin geleceğinde etkin rol oynar…
Sanayinin gelişmesi ve insanların ihtiyaçlarının artması ile birlikte, aileler küçülmüş, aileler geniş aile tipinden, çekirdek aile, yani sadece anne baba ve çocukların oluşturduğu bir yapıya sahip olmuştur…
Öte yandan kadının aile içindeki işlevi de değişmiştir. Daha önce ev işleri ile birlikte, çocuklara bakmak, onları besleyip büyütmek ve elinden geldiğince eğitmek misyonunu üstlenen anneler, önce ailenin geçimine katılmak için, meslek edinmek zorunda kalmışlar, sonra da öğrenme arzusu, sosyo-kültürel seviye, görev duygusu gibi etkenler kadını evin dışında çalışmaya sevketmiştir.
İşte bu şekilde annenin meslek edinmesi ve evde çocuğa bakacak kimsenin bulunmayışı, çocuğun kimin eline bırakılacağı sorunu, okulöncesi eğitim olgusunu ortaya çıkaran faktörler olmuştur.Çocukların bakımı ve eğitimi zorunluluğu, zamanla kreş, yuva, anaokulu ve anasınıfları gibi yerlerin açılmasına etken olmuştur. Böylece anne babalar da çocuklarını “emanet eşya” gibi, komşuya, ablaya, ya da aile bireylerinden birine verme yerine, hem bakılacağı, hem besleneceği ve hem de eğitim öğrenim görebileceği bir yere verme şansını bulmuştur.
Kaldı ki okulöncesi eğitim kurumları, sadece çalışan anne babaların çocuklarının yararlanabileceği yerler değildir. Her çocuk gelişimi, eğitimi için okulöncesi eğitim sürecinden mutlaka yararlandırılmalıdır. Çocuk bu devrede ne tamamen ailede kalmalı, ne de sürekli okulöncesi kurumlarda bırakılıp anne babadan ayrı bırakılmalıdır. Bu dönemde aile ile kurum arasında sıkı bir işbirliği kurulması daha yerinde bir harekettir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder