KIRLANGIÇ
Sevgili okurlar bu hafta sizlere Kıssadan - Hisse köşemizde, sevgililer gününün bu haftaya düşmesi olması dolayısı ile, bir sevgi hikayesi paylaşmak istiyoruz…
Kırlangıcın biri, yalnız başına yaşayan bir adama aşık olmuş. Sürekli penceresinin önünden uçarak geçer, adamın onu farketmesini istermiş. Adamcağız da işi gücü dolayısı ile hiç farkında olmaz, işlerini yetiştirmek işin sürekli var gücü ile çalışırmış. Küçük kırlangıç sonunda bütün cesaretini toplayıp adama konuşmaya karar vermiş ve penceresinin önüne uçup konmuş. Tüylerini kabartmış ve tekrar cesaretini toplayıp, güzel durduğuna ikna olduktan sonra, küçücük gagası ile cama vurmuş;
-Tık… Tık… Tık…
Adam ilk önce duymamış. Çünkü çok meşgulmüş. Küçük kırlangıç, birkaç kez daha vurduktan sonra nihayet camın sesini adama duyurabilmiş. Adamın biraz da canı sıkılmış. Çünkü işi yine başından aşkınmış! Kimmiş ki onu işinden alıkoyan, işte minik bir kırlangıç… Adam pencereyi açmış ve biraz canı sıkkın, biraz da meraklı gözlerle küçük kırlangıca sorgularcasına bakmış.
Heyecanlı kırlangıç, telaşını ve heyecanını bastırmaya çalışarak önce derin bir nefes almış. Sonra da küçük, şirin gagasını açmış ve sözcükler gagasından dökülmeye başlamış:
-Hey, yalnız adam! Ben seni seviyorum. Nedenini ya da nasıl olduğunu sakın sorma. Uzun zamandır seni izliyorum ve ancak bugün cesaret bulup konuşabildim. Aç pencereni de beni içeri al, birlikte yaşayalım…
Adam hem kızmış hem de hayli şaşırmış. Bir kırlangıç ona nasıl böyle bir şey söyleyebilme cesaretini gösterir... Birden parlamış:
-Durup dururken sen de nereden çıktın şimdi? Zaten işim başımdan aşkın, bir de seninle mi uğraşayım? Olmaz, seni içeri alamam. Zaten sen bir kırlangıçsın, kırlangıç insana aşık olur mu hiç?
Küçük kırlangıç çok mahcup olmuş, başını önüne eğmiş ve hiçbirşey söyleyemeden telaşla oradan uçup uzaklaşmış. Ama pes etmemiş. Bir süre sonra, tekrar cesaretini toplayıp pencereye gelmiş. Gülümseyerek tekrar şansını denemiş:
-Haydi yalnız adam, aç artık pencereni ve beni içeri al. Bak sana yük olmam. Birlikte yemek yer, seninle uzun uzun konuşur, sohbet ederiz. Ben senin arkadaşın olurum ve canını hiç sıkmam…
Adam bu ısrarlar karşısında daha çok sinirlenmiş:
-Yok ben seni içeri almam, seninle uğraşamam. Benim çok işim var zaten, konuşmaya bile hiç mi hiç vaktim yok benim, çok yoğunum…
Aradan yine bir zaman geçmiş. Sonbahar yaklaşırken küçük kırlangıç dayanamamış, bir kez daha adamın penceresinin önüne gelmiş:
-Bak soğuklar da başlıyor. Ben dışarıda üşümeye başlıyorum. Eğer beni içeri almazsan, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalacağım. Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım. Bak ben de yalnızım sen de yalnızsın, senin yalnızlığını da paylaşırım…
Bazı insanlar gerçekleri duymaktan hiç hoşlanmazlar. Adam da, küçük kırlangıcın “yalnızsın” sözüne çok içerlemiş, çok sinirlenmiş, “Ben yalnızlığımdan memnunum” demiş. Kırlangıçtan onu rahat bırakmasını istemiş ve onu düpedüz kovmuş…
Küçük kırlangıç son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, kaldırıp bir şey söyleyecek gibi olmuş, sonra vazgeçmiş ve utançla adamın penceresinden uçmuş gitmiş. Adam önce hiç oralı olmamış. Fakat günler geçtikçe kırlangıcı arar olmuş. Ona neden öyle davrandığını bilmemesine rağmen, zamanla yaptıklarından pişman olmuş. Kendi kendine, aslında yalnız olduğunu itiraf etmiş. Sürekli, “Eğer küçük kırlangıcı içeri alsaydım onunla hem konuşur sohbet ederdim, hem yalnızlığıma arkadaş eder ve hem de onun soğukta kalmamasını sağlardım. Ayrıca şimdi böyle kös kös oturacağıma, onunla iyi vakit geçirirdik” diye düşünmekten kendini alıkoyamamış. Gelecek sene, yazda, küçük kırlangıç geldiğinde, kesin yine penceresinin önüne gelir diye düşünmüş ve oturup uzun bir süre yazın gelmesini beklemiş.
Yazın gelmesine yakın, penceresini açık tutmaya başlamış. Küçük kırlangıcın ona döneceğinden adı gibi eminmiş. Günler geçmiş ve yaz gelmiş. Oturduğu semte bir sürü kırlangıç gelmesine rağmen kendi kırlangıcı bir türlü gelmemiş. Yazın sonuna kadar penceresini açık tutmuş ama, kırlangıcı hiç görünmemiş. Gelen başka kırlangıçlara sormuş, kırlangıcı hiç gören olmamış. Sonunda danışmak, kendini rahatlatmak ve bilgi almak için bilge bir kişiye gitmiş, olanları anlatmış. Bilge kişi büyük bir sabırla bütün hikayesini dinlemiş. Sonunda gözlerini adama dikkatlice dikmiş ve büyük bir ciddiyetle şunu söylemiş:
-İyi de evlat, kırlangıçların ömrü altı aydır…
Sevgili okurlar, hangimiz karşısına gelen fırsatları kaçırmadık ki… Bazen gururumuz, bazen düşüncesizliğimiz, bazen de işlerimizin yoğunluğu nedeni ile, penceremize gelen kırlangıçları ya görmemezliğe geldik ya da kovduk… İşte biz bu karşımıza çıkan, aslında hayatımıza olumlu olabilecek şeyleri fark etmezsek, ya da görmemezliğe gelirsek uçup giderler ve bir daha da asla geri gelmezler… Hayatta bazı insanlar vardır, karşımıza bir kez çıkar, değerini bilmezseniz kaçıp giderler ve bir daha geri dönmezler…
Kırlangıçların ömrü bazı kaynaklarda 20 yıl, bazı kaynaklarda 4-6 yıl, bazı kaynaklara göre de 9 yıldır… Cemal Süreyya, kendine yedi kırlangıç ömrü kadar ömür biçmiştir ve 60 yaşında ölmüştür. Bir şiirinde şöyle yazar:
Lokman şair senin hayatın
Yedi kırlangıcın hayatı kadar
Altısını ardı ardına yaşadın
Bir kırlangıcın daha var