30 Nisan 2015 Perşembe

Sedef Çiçeği

                                                                       Sedef Çiçeği

          Mahkeme salonu tıklım tıklım doluydu… Yetmişini geçmiş iki ihtiyarın boşanma davası vardı o gün ve meraklı bakışlar altında oturuyordu bu yaşlı çift… Adamın inatçı bakışları vardı.  Yaşlı kadın ise, sinirden mi, yoksa ihtiyarlıktan mı titrediği belli olmayan elini kontrol altında tutmaya çalışıyor, bir yandan da yanında büzülmüş oturan eşine öfkeyle bakıyordu.

            Hakim, “Anlat”  dedi tok bir sesle… “Neden boşanmak istiyorsun?” Yaşlı kadın, bir kez daha öfkeyle baktığı eşinden aldığı gözlerini hakime çevirip, derin bir soluk aldı ve “Yetti artık” dedi… Heyecan ve öfkeden ağzı kurumuştu. Yutkunmak istedi ama yapamadı. Yine de ağzını aralayıp, “Bu adam, benim elli yılımı zehir etti” dedi, işaret parmağıyla gösterdiği eşine hiç bakmadan…

            Salonda sessizlik hakimdi. Sinek uçsa, kanat çırpışları duyulurdu. Asırlar gibi gelen sessizliği, bu tür haberleri her gün sayfasına taşıyan bir gazete muhabirinin patlayan flaşı bozdu. Ardından diğer foto muhabirinin de harekete geçtiği görüldü. Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı? Resim çeken muhabirler, fazla vakit kaybetmeden yerlerine dönerek defterlerini çıkarıp not almaya başladılar. Enteresan bir davaydı. Herkes gergin ve merak içindeydi. Fırsatını bulsalar kelimeleri yaşlı kadının ağzından kerpetenle söküp alacaklardı. Yaşlı kadın eşiyle göz göze gelmemek için biraz daha döndü ona sırtını. Yanağından süzülen gözyaşını, elinin tersiyle sildikten sonra konuşmaya devam etti; “Bizim bir sedef çiçeğimiz vardı, çok sevdiğim…” Yine eşini gösterdi, yüzünü dönmeden. “O bilmez… Elli yıl önceydi… Bana verdiği çiçekten alıp tohumlamıştım onu. Çocuğumuz olmadı… Ellerimle büyüttüm o çiçeği, yavrum bildim…  Sevip okşadım Bir süre sonra çiçek kurumaya yüz tuttu. Kurur diye çok korktum… Her gece kalkıp sulayacağım diye adak adadım. ‘İyi gelir’ demişlerdi… Elli yıl hiç aksatmadan yaptım bunu… Bu adam, bir gece olsun kalkıp sulamadı! Hiç olmazsa geçen gece sulasaydı, yine bir şey demeyecektim ama sulamadı! Takatim kesilmiş, uyuyup kalmışım… ”

              Yaşlı kadın yorgun düşmüştü. Son bir gayretle kendini toplayıp noktayı koydu. “İşte ben böyle bir adamla elli yıl geçirdim.. Ona hayatımı, umudumu verdim ama, ondan gördüğüm hiçbir şey yok… Bir kerecik de olsun benim işimi yapmadı… Onsuz daha iyi olacağımı düşünüyor ve boşanmak istiyorum…”

             Hakim yaşlı adama dönüp, “diyeceğin bir şey var mı bey amca?” dedi… Yaşlı adam, daha önce hiç yargıç karşısına çıkmamıştı… Utanıyordu… Ayağa kalkıp bastonuna yaslandı ve tane tane konuşmaya başladı: “Askerliğimi, Reisicumhur Köşkü’nün bahçıvanı olarak yaptım. Envai çeşit çiçek vardı o görkemli bahçede… Sedef çiçeğini orada tanıdım. Fadime mi de… Çok seviyordum onu… Ona hep çiçek buketleri yapıp verirdim… İlk evlendiğimiz yıllardı, boyun ağrısına tutuldu. Hekim, uzun süre yatmasının doğru olmadığını söyledi… ‘Her gece uykusunu bölüp uyansın ve boynunu oynatsın’ dedi…”  

             Yaşlı adam, hala sırtı kendisine dönük olan eşine şefkatle baktı. “Hekimi pek dinlemedi bizim hatun, uykuyu seviyordu… Benim sözüm de para etmedi!...” Yaşlı adamın yüzünden kimsenin görmediği bir gülümseme bulutu geçti ve zekice tebessüm ederek sözüne devam etti: “O günlerde tesadüf, sedef çiçeği kurumaya yüz tuttu. Ben de ona, ‘Gece sularsan çiçek kurumaz’ dedim. Adak adattım, her gece uyandırdım ve seyrettim.” Durdu ve hemen yanında oturan eşine baktı; tıpkı, geceleri çiçeği sularken baktığı gibi… Gözlerini ondan ayırmadan şöyle dedi: “Her gece o çiçek ben oldum sanki!…” Yaşlı adam konuştukça büyüyor, etrafındakilerin dikkatini mıknatıs gibi üzerine çekiyordu… 

             O yaştaki bir adamdan beklenmeyen bir hareket yapıp, dimdik durdu ve “Her gece o yattıktan sonra kalktım” dedi mahcup bir ses tonuyla… “Sedef çiçeği gece suyunu sevmez hakim bey… Eşim uyuduktan sonra, onun saksıya döktüğü suyu boşalttım hep…” İhtiyar adam, ağırlığını öbür ayağına verdikten sonra, tüm gücünü toplayıp; “İhtiyarlık işte” dedi… “O gece ben de uyumuş kalmışım. Suçlandım hakim bey,çünkü çiçek susuz kalmıştı, ama sesimi çıkaramadım…”

             İşte böyle sevgili okurlar, hayatta kimin kime daha çok değer verdiği, kimin kime yalancıktan doğruyu yaptırmaya çalıştığı ilk bakışta hemen görünmeyebilir… Onun için sevgide cömert davranalım. Bilelim ki kalp kazanmak bir ömür sürebilir, kalp kırmak ise bir anda oluverir…  

26 Nisan 2015 Pazar

Temel Yaklaşımlar Sessiz Çoğunluk İçin Oy Verme Rehberi

                                              Temel Deneyimler – Sessiz Çoğunluk İçin Oy Rehberi

             Sevgili okurlar, bugün sizlere program icabı eğitim yazısı yazmamız uygundu… Çünkü biliyorsunuz, her cumartesi, gazeteniz Yeni Bakış’ taki köşe yazısında, eğitimi inceliyor, irdeliyor ve en iyi nasıl olması gerektiğini sizlerle paylaşıyoruz…

            Ancak bir gerçek daha var, yarın cumhurbaşkanlığı seçimi de var. Üstelik ikinci tur seçimi… Daha evvelki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi yarın ‘dananın kuyruğu kopacak’… Elbette o konuya da duyarsız kalamazdık… O yüzden ikisini birden yapalım dedik ve her iki yazıyı da bir yazıda birleştirdik.

           Hep savunduğum bir sav var… Eğitimin doğrusu ve aslında en güzeli okulöncesi eğitimdir Aslında okulöncesi eğitimi bize hayatın nasıl olması gerektiğini o kadar iyi anlatıyor ki… Bugün sizlere bir eğitim yaklaşımının son yazısını yazdım… Okulöncesi öğretmeni arkadaşlarım bu yazıyı ‘Temel Deneyimler’ de zaten kullanacaktır… Sizden isteğim bu yazıyı önce tarafsız yani okulöncesi çocuklarını düşünerek okumanız, sonra da tek tek iki cumhurbaşkanı adayını düşünerek okumanız… Çok eğleneceğinizden eminim… Ben üç dört kez okudum hala daha eğleniyorum…Herkesin bir doğrusu da var… Kendine göre doğru kararı bence herkes, bu yazının sonunda verecektir… İyi eğlenceler…

1- Etkin Öğrenme;

Malzemeleri, tüm duyuları ile etkin olarak araştırma

İlişkileri nesnelerle doğrudan denetim edinerek keşfetme

Malzemeleri değiştirip birleştirme

Yaşa uygun araç-gereç ve aletleri kullanma

Büyük kaslarını kullanma

 

 

2- YARATICI TEMSİL

Nesneleri sesinden, dokusundan, tadından, kokusundan tanıma

Hareketleri ve sesleri taklit etme

Resim, fotoğraf ve modelleri,gerçek yer ve nesnelerle ilişkilendirme (bağlantı kurma)

Rol yapma ve hayal kurma

Hamur, blok, kil vb nesnelerle model yapma

Resim ve boya yapma

 

 

 

3- DİL

Anlamlı (önemli ) olaylar hakkında başkalarıyla konuşma

Nesneleri, olayları ve ilişkileri tarif etme

Sözlü eğlence: Masal uydurma, tekerleme söyleme, şiir ve masal dinleme

Çeşitli şekillerde yazma: Resim çizme, karalama, harfe benzer şekiller yapma, harflerin sıralanması, geleneksel biçimler (gerçek harflerle yazma)

Çeşitli biçimlerde okuma: Hikaye kitaplarını, gazeteleri, işaret ve sembolleri, kendi yazılarını okuma

Hikaye yazdırma

 

 

4- Toplumsal ve duygusal gelişim

Seçimler, planlar yapma, kararlar alma ve bunları ifade etme

Problemleri görme ve çözme

Kendi gereksinimlerini karşılama

Duyguları anlama ve dile getirme

Grup düzenine katılabilme

Başkalarının duygularına, ilgilerine ve gereksinimlerine duyarlı olma

Çocuk ve yetişkinlerle ilişki kurma

İşbirliğine dayalı oyunlar yatatıp deneme

Sosyal çatışmalarla baş edebilecek stratejiler geliştirebilme

 

 

 

 

5- HAREKET

Yerinde hareket etme: Eğilme, kıvrılma,bükülme,sallanma,kolları sarkıtarak sallama

Aynı yerde kalmadan hareket etme: Koşma, atlama , zıplama,sıçrama, sekerek gitme, uygun adım yürüme, tırmanma

Nesnelerle birlikte hareket etme

Hareketi tarif etme

Hareket yönergelerine (komutlarına) uyma

Ritmi duyma ve ifade etme

Bir tempo eşliğinde bir sıra izleyerek hareket etme

 

6- Müzik eşliğinde hareket etme

Sesleri araştırma, keşfetme ve tanıma

Şarkı söyleyen sesi araştırma ve keşfetme

Melodi oluşturma

Şarkı söyleme

Basit müzik aletleri çalma

 

7- SINIFLANDIRMA

Nesnelerin özelliklerini, benzerlik ve farklılıklarını araştırma, keşfetme

Şekilleri tanıyıp tarif etme

Gruplara ayırma ve birleştirme

Nesneleri değişik şekillerde kullanma ve tarif etme

Nesnelerin birden fazla özelliğini akılda tutma

“Hepsi” ve “Bazıları” arasında ayırım yapma

Nesnelerin sahip olmadıkları özellikler veya ait olmadıkları sınıflar hakkında konuşma

 

 

8- SIRALAMA

Nesneleri tek boyut üzerinde karşılaştırma (Daha uzun, daha kısa, daha büyük, daha küçük)

Nesneleri belirli bir seri ya da kalıp izleyerek dizme ve aralarındaki ilişkileri tanımlama (Büyük, daha büyük, en büyük veya kırmızı/mavi/kırmızı/mavi

Sıralanmış bir grup nesne ile diğer grup bir nesneyi deneme-yanılma yolu ile eşleştirme (küçük fincan-küçük tabak/ orta boy fincan-orta boy tabak/ büyük fincan-büyük tabak)

 

 

 

9- Nesnelerin miktarlarını karşılaştırarak, hangisinin “daha çok”, “daha az”, ya da “aynı sayıda” olduğunu belirleme

İki grup nesneyi birebir eşleme

Somut ve soyut nesneleri sayma

 

 

10- ALAN 

Doldurma ve boşaltma 

Nesneleri birbirine geçirme, birleştirme ve ayırma

Nesnelerin şeklini ve sırasını değiştirme (ambalajlama, katlama, bükme, germe, yığma, kapama, çevreleme)

İnsanları, yerleri ve nesneleri farklı bakış açılarından inceleme

Göreli konumlar, yönler ve uzaklıklarla ilgili deneyim edinme ve tanımlama

Çizim, resim ve fotoğraflardaki mekansal ilişkileri yorumlama

Kendi bedeni ile ilgili deneyim kazanma ve bunu ifade etme

Sınıfta, okulda ve mahallede eşyaların yerini belirlemeyi öğrenme

 

11- ZAMAN

Bir eylemi, bir sinyale göre başlatıp durdurma

Hareketlerin farklı hızları ile ilgili deneyim edinme ve tanımlama

Zaman dilimleriyle ilgili deneyim edinme ve tanımlama

Değişmeyle ilgili deneyim edinme ve ifade etme

Olayları hatırlama, olayları değerlendirme ve olayların sırasını belirleme

Geleneksel zaman birimlerini kullanma, saatlerin ve takvimlerin zamanın akışını tanımladığını gözleme

 

 


24 Nisan 2015 Cuma

Uçak Yolculuğu

                                                        Uçak Yolculuğu

          Sevgili konuklar, bir “Kıssadan-Hisse” köşesinden daha tekrar merhaba…

          Bildiğiniz üzere, her Perşembe Gazeteniz Yeni Bakış’ta, Kıssadan-Hisse adlı bu bölümde, bazen yaşanmış gerçek, ya da kurgulanmış, sonu merak edilen, birbirinden güzel ve ilginç hikayelerle  sizlerle buluşuyoruz…  

          Bu hafta, köşemizde yayınlayacağımız hikayemiz, gerçekten yaşanmış ve ders verici nitelikte…

          Olay 14 Ekim 1998 de, kıtalar arası bir uçak yolculuğu esnasında gerçekleşmişti…

          Oldukça dolu olan bir uçak yolculuğu esnasında, bir kadın, bir zenci adamın yanında oturuyordu. Kadın, durumdan rahatsız olduğunu belli edercesine yükses sesle, uçaktaki bir hostesten kendisine başka bir yer bulmasını istedi, zira böylesine antipatik bir adamın yanına oturamazdı. Hostes, önce uçağın tamamen dolu olduğunu söyledi. Kadın ısrar edince hostes, birinci sınıfta yer olup olmayacağına bakacağını söyledi…

          Diğer yolcular, şaşkınlık ve sinirle olayı izliyorlardı. Bu olayın sadece terbiyesizliğine değil, üstelik kadının birinci sınıfta yolculuk edebilmesine, hayretle şahit olacaklardı. Zavallı adamcağız da, çok kötü bir durumda olmasına rağmen, cevap vermemeyi tercih etmişti. Bu yüksek tansiyonu yaratan kadın da, o adamdan uzak, üstelik de birinci sınıfta uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu…

           Birkaç dakika sonra hostes geri geldi ve kadına:

Çok özür dilerim efendim, biraz geciktim. Birinci sınıf uçuşta bir yer buldum… Bu yeri bulmak, biraz zamanımı aldı. Sonra, yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu.  Pilot; ‘Hiç kimse, sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz’ dedi, ve bu izni verdi…

 

           Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı… Bu esnada kadın da küstahça, zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı. Aynı anda hostes, oturmakta olan zenci adama dönerek:

Beyefendi, sizi uçağımızın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için, beni takip edebilir misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına, kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimseninyanına oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor…

 

            Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı böyle iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ettiler.

           O yıl, kaptan pilot ve hostes, uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere, personelin görebileceği bir biçimde iletildi:

           “İnsanlar, onlara ne söylediğinizi unutabilirler…

           İnsanlar, onlara ne yaptığınızı da unutbilirler

 

           Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar…”

 


22 Nisan 2015 Çarşamba

Seçim Derdi-Geçim Derdi

                                                      Seçim Derdi - Geçim Derdi

          Acısıyla tatlısıyla, bir seçimin ilk turunu da geride bıraktık inşallah…

          Geriye kalıyor ikinci tur, yani “Dananın Kuyruğu…” 

          “Yüzdük yüzdük dananın kuyruğuna geldik” cümlesi mi yoksa, “Dananın kuyruğu ne zaman kopacak” cümlesi mi bu konuya daha uygun olur, gelin siz seçin…

          Herhalde ikinci cümle daha uygun olur bu konuya, yani 26 Nisan da “Dananın kuyruğu kopacak”…

          Dışarıdan, seçim sonuçlarının birinci turu çok ilginç gibi görünebilir… Hükümetin büyük ortağı ve iktidardaki parti olan CTP-BG seçime, şu anda meclis başkanlığı görevini yürüten, Dr. Sibel Siber’i koydu. Seçimlere katılan Sibel Siber, oyların % 22.53’ünü alarak bu yarışı üçüncü sırada tamamladı… Halbuki Sibel Siber’ in bu seçimlerde ikinci tura kalacağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyordu…

           Bu yarışa bağımsız olarak katılan Kudret Özersay ise, büyük bir sürpriz yaparak, oyların % 21.23 ünü almayı başardı ve gelecek vaadeden bir siyasatçi olduğunu kanıtladı… Bazı çevreler, Kudret Özersay’ ın oylarının büyük çoğunluğunu UBP ve DP li seçmenler tarafından topladığı düşüncesinigeliştirdi… Özersay, yarışı 4. Sırada tamamladı…

          Eroğlu cephesinin oyları, geçen seçime oranla düşüktü… Daha 2010 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde, CTP adayı Mehmet Ali Talat’ a karşı % 50.4 oranında oy almış ve ilk turdan seçimi kazanmış olmasına karşın, bu seçimlerde oylarının % 28.18 de kalması, bunu gösteriyor… Derviş Eroğlu 2010 yılında seçime, UBP Genel Başkanı olarak katılmıştı, 2015 seçimlerinde ise seçime bağımsız olarak katıldı. Seçimi birinci olarak tamamlasa dahi Eroğlu’ nun, ikinci turda rahat olamayacağı yorumları yapılıyor…

           Akıncı ise, TDP ve BKP partilerinin desteği ile, seçime bağımsız olarak girdi ve genel oyların % 26.92 sini alarak, seçim yarışını 2. Sırada tamamladı. Mustafa Akıncı nın Lefkoşa bölgesinde aldığı  oyların, diğer adaylara göre fazlalığı, dikkat çekti…

           Dikkat çekici başka bir şey de seçime katılım oranıydı… 2010 da seçime katılım oranı % 76 lardayken, bu seçimde, seçime katılım oranı sadece % 62 lerde kaldı… Sandığa gitmeyen vatandaşların ikinci turda ne yapacağı apayrı bir merak konusu… 

          Evet, yazının başında da söylemiştik, Dananın kuyruğu 26 Nisan da kopacak diye…

          Bu arada 26 Nisan da yapılacak olan seçimin oy pusulası sıra numarası kurası da çekildi ve oy pusulasında birinci sırada bağımsız aday Mustafa Akıncı, ikinci sırada ise bağımsız aday, Dr. Derviş  Eroğlu olarak belirlendi…  

          Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) döneminde 2 kez devlet başkanı, bu seçimlerle birlikte KKTC tarihinde de, 7 kez Cumhurbaşkanlığı seçimi için seçmen sandık başına gitti… 

          1976 da, seçmen nüfusunun % 88.6 sı, 1981 de % 74.8 i sandık başına gitmişti

          KKTC nin ilanından sonra yapılan ilk Cumhurbaşkanlığı seçimi 1985 te oldu ve seçmen nüfusunun, % 85.7 si sandık başına, oy vermeye gitti. 1990 da en yüksek katılım ile, katılım % 93.48 i buldu… 1995 deki seçimlerde ilk tur oy oranı % 85.13, ikinci tur oy oranı ise, 80.12 olarak belirlendi…

        2000 yılında bu oran %81.02, 2005 de % 69.58 ve 2010 yılında ise 76.3 olarak kayıtlara geçti…

         Seçimin ikinci tur propagandası ise 22 Nisan da başlayacak…

         CTP-BG seçimden sonra yaptığı toplantıdan sonra,Mustafa Akıncı ya destek vereceği yönünde karar üretti

         Görüldüğü üzere, iki bağımsız aday da gardını almaya başladı, ve büyük bir süratle bu yarışa hazırlanıyor… 

         Hayırlısı…

         Bu arada, Sterlin 4 Türk Lirası olmuş ve yükselmeye devam ediyor, memlekette Deli Dana hastalığı var mı yok mu ve Akkuyu Nükleer Santrali kararı TBMM den onay alıp geçti konularını bir hafta daha yatırıyoruz…

         Neden? 

         Seçim bahanesi ile…

         Hatırlatmak istedim sadece…

           

 

 


18 Nisan 2015 Cumartesi

High/Scope Yaklaşımı 6 (Küçük-Büyük Grup Zamanı ve Bahçe Zamanı

                                                          Küçük-Büyük Grup ve Bahçe Zamanı

             Sevgili okurlar, hepinizin iyi bir hafta sonu geçirmesini dileyerek, beş sayı boyunca sürdürdüğümüz uzun soluklu bir eğitim yaklaşımına, High/Scope Eğitim Yaklaşımı yazısına devam ediyoruz. Bu eğitim yaklaşımını tekrardan hatırlamak veya okumak isteyen okurlarımız, erbaygeceyatmaz.blogspot.com adresinden takip edebilirler…

             Geçen sayı ‘Günlük Program’ uygulamasında; Planlama zamanı, Çalışma zamanı, Toplanma zamanı ve Hatırlama zamanını açıklamıştık. Bugünkü konumuz ise, Küçük Grup zamanı, Büyük Grup zamanı (Beraber saat/Çember zamanı) ve Açık Hava Faaliyetleri zamanı (Bahçe Zamanı) olacak…

                                                               Küçük Grup Zamanı

             High/scope yaklaşımındaki küçük grup zamanları, çocukların ihtiyaçlarına, ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirilir, kesin bir ders programı izlemez. Küçük grup zamanında, aynı küçük çocuk grubu her gün aynı yetişkinle buluşur. Çocuklara kullanacakları malzemeler verilir, bunlarınasıl kullanacakları hakkında seçimler yaparlar ve ne yaptıkları hakkında birbirleriyle ve yanlarındaki yetişkinle sohbet ederler. Bu grup zamanı, çocukların güçlü yönleri üzerine kurulur. Öğretmene her gün samimi bir ortamda, her çocuğu tek tek gözlemleme ve hakkında detaylı bilgi edinebilme imkanı sağlar…

                                       Büyük Grup Zamanı(Beraber saat/Çember Zamanı)

             Tüm çocuklar, bir yetişkinle birlikte oyun oynamak, şarkı, tekerleme söylemek, dans etmek, müzik aleti çalmak ya da özel bir olayı veya konuyu konuşmak için bir araya gelirler. Bu zamanda çocuklar büyük bir grubun parçası olmayı, fikir dinleyip yeni fikirler önermeyi, sıra beklemeyi ve paylaşmayı öğrenir. Çocuk grup içinde bazen bir lider, bazen de bir izleyici olabileceğini keşfeder. Büyük grup zamanı, ayrıca öğretmenin çocuklara bir mesaj verebileceği önemli bir olayı aktardığı ya da sınıfa gelen yeni bir şeyi tanıttığı bir zaman olarak da değerlendirilebilir.

                                           Açık Hava Faaliyetleri Zamanı (Bahçe zamanı)

             Bahçe zamanı, çocukların koştuğu, zıpladığı, tırmandığı, bir şeyleri itip çektiği, taşıdığı ve bağırdığı bir zamandır. Bahçe zamanında çocuklar etraflarını inceler, kumu, toprağı, ağaçları, çiçekleri gözlemleyip araştırır. Sınıfın içerisine oranla daha serbest bir ortamın bulunması, sessiz çocukların bile dışarıda daha serbest davranmalarına sebep olur. Sınıf içerisinde çok hareketli olan çocuklar ise, daha büyük bir alanda hareket ettikleri için daha mutlu olurlar. Bahçe zamanı çocukların hem hareket ettiği, hem de öğrenmeye devam ettiği bir zamandır. 

              Sevgili okurlar, High/Scope Eğitim Yaklaşımı nın farklı gelişim alanlarına değinen çok sayıda temel deneyimleri de bulunmaktadır, Bu temel deneyimler şu ana başlıklar altında toplanmıştır: Etkin Öğrenme, Yaratıcı Temsil, Dil, Toplumsal ve Sosyal İlişkiler, Hareket, Müzik, Sınıflandırma, Sıralama, Sayı , Alan ve Zaman…      

                                                Temel Deneyimler Nasıl Kullanılır

              *Temel deneyimler sınıfın düzenini ve malzemelerin seçimini belirler. 

              *Temel deneyimler, öğretmenlerin, çocukların sınıfta yaptıklarından bir anlam çıkarmasına yardımcı olur.

              *Temel deneyimler, günlük planlamayı belirler, Faaliyet ve öğretme stratejileri geliştirmek için kullanılır.

              *Temel deneyimler, öğretmenlerin olayları çocuğun gözüyle görmesini sağlar.

              *Temel deneyimler, öğretmen-veli ilişkilerini yönlendirir. Öğretmen velileri, çocukları hakkında bilgilendirirken temel deneyimlerden faydalanabilir.

                Yukarıda sıralamış olduğumuz maddelerden de anlaşıldığı gibi, temel deneyimler, High/Scope Eğitim Yaklaşımı programının kollektif olarak uygulanmasında, çok büyük önem taşır. Peki bu çok önemli olan temel deneyimler nelerdir? İsterseniz onu da bir sonraki sohbet yazımızda konuşalım, şimdilik sağlıkla kalın…

15 Nisan 2015 Çarşamba

...Sonra Çok Geç Olabilir

                                                     …Sonra Çok Geç Olabilir 

         Adam telaşlı, öfkeli bir halde hanımına bağırıp çağırıyordu. Babalarının sesini duyan iki küçük çocuk ise,yataklarından kalkıp salona gelmişti. Babalarının öfkesini görünce korkmuş, sinmiş, ikisi de birer koltukta sessizce oturup kalmıştı. Adam çocukların orada olmasına, ya da hanımının üzüntüsüne aldırmadan, var gücüyle bağırıp çağırıyordu:

Söyledim değil mi, söyledim sana bugün toplantı olduğunu… Açık mavi gömleği ütülemeni söyledim “Kahverengi gömlekle gidiversen n’olur!” muş… Bugün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Bunu mu istiyorsun?...
Tamam bey tamam, bitti işte…

 

          Adam açık mavi gömleği, hışımla kadının elinden kaptı;

Bitti, tabii ki bitti… Ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş, neye yarar…

 

          Hanımı, çocuklarının korkmuş yüzlerine baktıktan sonra, yine eşini sakinleştirmek için çabaladı;

Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin…
Anlamıyor ki, anlamıyor ki… Bu gün sunumu ben yapacağım. Herkesten önce gitmeliyim ki, gelecek önemli konuklara, “Hoş geldin” demeliyim…

 

         Adam, bir süre daha söylenerek, bağırarak gömleğini giydi, hızlıca evden çıktı ve arabasını çalıştırıp uzaklaştı. Hanımı, direksiyon başında da öfke saçan eşinin halinden endişelendi, “Bir kaza yapmasa bari” diye düşündü. Eşi uzaklaşınca, çocuklarının yanına gidip sarıldı, onları rahatlatmaya çalıştı…

Madem ki erkenden kalktınız, hemen size sultanlara yakışır bir kahvaltı hazırlayıp getireyim…

 

 

           Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli müzikler çalan radyosunu açtı. Ocağa haşlamak için yumurta koydu, cezvede süt ısıtmaya başladı. Masaya zeytin, peynir, reçel de koymayı ihmal etmedi. Biraz sonra çocuklarına seslendi:

Kahvaltınız hazııır!

 

 

           Çocuklar kahvaltıya otururken, radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti. Son dakika haberi anonsuyla,radyonun sesini biraz daha açtı. Radyoda, zincirleme bir kaza haberi vardı. “Ayrıntılarla biraz sonra birlikte olacağız” demişti spiker ama kazanın yerini söylediği andan itibaren, o sandalyesine yığılıp kalmıştı. Spikerin bahsettiği kaza yeri, kocasının her gün işe giderken geçtiği dörtlü kavşaktı. Eşinin bu kavşaktaki trafikten şikayetçi olduğunu, her sabah yoğun bir trafik olduğunu söyleyişi aklına geldi. “Geç kaldım diye acaba sürat yapıp o da…” Aklına gelen düşünce içini daha da yaktı, hemen ayağa kalktı…

Çocuklar unutmayın, ocağa yaklaşmak yasak… Kahvaltınızı yapıp salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye açmayın tamam mı?

 

          Sokağa çıkmak için üzerine birşeyler aldı, cebine de bir taksi parası aldı. Kapıya yöneldiğinde, kocasının bu kazada ölmüş olabileceği ihtimali endişesiyle, kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp ağlamaya başlamıştı. Gözyaşlarını çocukları görmesin diye, yüzünü açık olan mutfak kapısınadönmeye özen gösteriyordu. İçindeki acını kocasının ölmüş olabileceği ihtimali kadar, giderken kendisini kırması ve çocuklarının önünde de bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını anladı. Oysa her zaman böyle öfkeli değildi.

Eğer ölmüşse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi hatırlayacak? Kalp kıran, öfkeli bir baba mı kalacak akıllarında?

 

          Kapıdan çıkarken, çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama, artık akan gözyaşları saklanamayacak haldeydi. Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptı, ama karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocası vardı. Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına baktı; “Haberleri mi dinledin sen?” diye sordu. Hanımı konuşmadan, sadece başıyla onayladı. Adam önce sarıldı, sonra eşinin yanaklarını sildi. Hanımı zorlukla sordu;

Hani önemli bir toplantıya geç kalmıştın, niye döndün?
Kaza hemen yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir şey unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim

 

         O anda çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli olabileceğini düşünerek, annelerinin yanında durmuştu. Adam bütün içten samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, kucağına aldı, yanaklarından öptü.

Ben bugün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken, sizleri ne kadar sevdiğimi söylemeyi unuttum… Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç? Ne yapalım ben de geri döndüm…

 

          Evet sevgili okurlar, hikayemiz burada sona eriyor… Bu hikayeden birçok sonuç çıkarabiliriz Bunlardan bazılarını listeleyelim… Sizlerin de bulmuş olduğunuz özgün tespitler varsa, bizlerle lütfen paylaşın. İşte bunlardan bazıları; 

          -Bazı şeylerin telafisi için zamanımız kalmayabilir

          -Başımıza ne geleceğini hiçbir zaman bilemeyiz. Bu yüzden etrafınızdaki, özellikle de, sevdiğiniz insanlara iyi davranınız

          -Size gerçekten değer verenleri üzmeyiniz,özür dilemek için çok geç olabilir…


11 Nisan 2015 Cumartesi

High/Scope Yaklaşımı 5 (Günlük Program Planlaması)

                                                        Günlük Program Planlaması

            Sevgili okurlar, bir cumartesi gününden daha, hepinize günaydın dileyerek, bugün sohbet edeceğimiz konuyu sizlere aktarmak istiyoruz Bugün sohbet edeceğimiz konu, geçen haftanın devamı niteliğinde olacak… Hatırlayacağınız üzere, yine uzun soluklu bir yazı dizisi ile sizlere, High/Scope Eğitim Yaklaşımı’nı tanıtmış, bu eğitim yaklaşımının temel ilkesi olan ‘Etkin Öğrenme’nin, nasıl en doğru ve etkili bir şekilde çocuklara uygulanması gerektiğini anlatmış, destekleyici ilkelere göz atmış, sınıfın düzeninden söz etmiş ve sınıf öğretmeninin bu eğitimdeki rolünü konuşmuştuk…

           Bugün ise günlük programın nasıl olması gerektiğini anlatıp sohbet yazımıza devam etmek istiyoruz

           High/Scope Yaklaşımı’nda günlük program planlaması; Temizlik, Küçük ve Büyük Grup Faaliyetleri ve Planla-Çalış-Değerlendir sıralamasından oluşur…

                                                         Planlama Zamanı

            Planlama zamanında öğretmen ve çocuklar, yerde veya masanın etrafına toplanıp, her çocuğun ayrı ayrı çalışma zamanında neler yapmak istediğini ve nasıl yapacağını konuşurlar. Çocuklar, çalışma zamanlarını nasıl değerlendireceklerine kendileri karar verirler. Öğretmen, her çocuğun yapmak istediği şeyi söylemeye veya göstermeye teşvik ederek, yapılacak olan işi kafasında daha iyi canlandırmasına ve geliştirmesine yardım eder.

            Çocuklar plan yapmaya başlarken, her zaman ne yapmak istediklerini bilemeyebilirler. Öğretmen, çocuğun sınıf içindeki olanakları görmesine yardımcı olur. Bazı zamanlarda da çocukların ilgi alanlarına uygun plan seçenekleri seçmelerini teşvik eder.

                                                         Çalışma Zamanı

            Çalışma zamanı, çocukların planladıkları şeyleri uyguladıkları, oyun oynadıkları ve problemleri çözdükleri bir zaman dilimidir. Gerek bağımsız, gerekse diğer çocuk ve yetişkinlerle beraber çalışırken, çocuklar bir amaca yönelik olarak ve dikkatlerini yoğunlaştırarak oyunlarını oynarlar, karşılaştıkları problemleri çözerler.

            Öğretmenin çalışma zamanı içindeki rolü, çocukların bilgiyi nasıl topladıklarını, arkadaşlarıyla nasıl ilişki kurduklarını ve karşılaştıkları problemlere nasıl çözüm bulduklarını gözlemlemektir. Sonrasında, problem çözme konusunda çocukları teşvik etmek ve onlara yol göstermek amacı ile faaliyetlere katılır.

                                                        Toplanma Zamanı

            Toplanma zamanında çocuklar, çalışma sırasında kullandıkları oyuncak ve malzemeleri yerlerine koyar, tamamlanmamış çalışmalarını ortadan kaldırırlar. Sınıf, çocukların kendi başına toparlayabilecekleri biçimde düzenlenmiş olmalıdır. Malzemelerin tümü, çocukların erişebileceği  açık raflara yerleştirilmiş ve tüm malzemeler etiketlenmiş olmalıdır. Bu konuyu hatırlanacağı üzere geçen yazılarımızda da belirtmiştik. Buradaki temel amaç, çocuğun yaşadığı çevrenin sorumluluğunu ve düzenini korumasını üstlenmesidir…

                                                           

                                                        Hatırlama Zamanı

            Hatırlama zamanı, planla-çalış-değerlendir çevriminin son evresidir. Her çocuğun çalışma zamanı içerisinde yaptıklarını çeşitli yollar ile anlatması, göstermesi veya temsil etmesini içerir. Çocuklar yaptıklarının resmini çizebilir, yaptıklarını şarkı veya pandomim ile anlatabilirler. Özellikle küçük gruplarda yapılan hatırlama zamanlarında, çocuklar birbirlerinin yaptıkları ve değişik ifade yolları hakkında fikir edinme fırsatı bulurlar ki, bu sayede bir sonraki çalışmada kendileri için yeni planlar oluşturabilirler.

            Hatırlama zamanı sayesinde çocuklar, planlama, çalışma ve hatırlama arasındaki ilişkiyi kurar ve kendi hareketlerinden sorumlu olmayı öğrenirler…

            Sevgili okurlar, konuştuğumuz dört sınıf aktivitesinden başka, üç sınıf aktivitesi daha bulunmaktadır. Bunlar; küçük grup zamanı, büyük grup zamanı ve açık hava faaliyetleri zamanı yani bahçe zamanıdır. Bu üç etkinliği de gelecek haftaki yazımızda sizlerle konuşacağız, umarım zevkli bir sohbet olmuştur, gelecek haftaya kadar sağlıkla kalın        

8 Nisan 2015 Çarşamba

Çöp Kamyonu Kanunu

                                                           Çöp Kamyonu Kanunu

            Yağmurlu bir gündü… Genç kadın şemsiyesini açmış, yolun kenarında bekliyor, elinde ıslanmamak için şemsiyesini sıkı sıkı tutuyor, öbür eliyle de geçen taksilere işaret veriyordu. Geçen taksilere dikkatlice bakıyor  ve yolcu olarak binebileceği, müsait, boş bir taksi bulmaya çalışıyordu. Sonunda müsait bir taksi durmuş ve genç kadını almıştı. Kadın duran taksinin arka kapısını açmış, yağmurda daha fazla ıslanmamak için acele ile taksinin arka koltuğuna telaşla kendini atmıştı

            Genç kadın taksiye bindikten sonra, önce yaşadığı telaştan kendini acele ile kurtarmış ve şoför ile selamlaştıktan sonra, gitmek istediği adresi şoföre söylemişti.Araba sağ şeritte yol alırken, siyah bir araba, aniden yola, kadının bindiği taksinin önünden yola çıktı. Taksi şoförü, önüne aniden çıkan arabaya çarpmamak için, sert bir şekilde frene bastı. Taksi kaydı ve önündeki arabaya çarpmaktan kıl payı kurtuldu. Taksi şoförünün de genç kadının da emniyet kemeri bağlı olmasa, belki de başlarını öndeki cama çarpacaklardı. Şoförün refleksi ve emniyet kemeri, olası bir kazayı önlemişti.

             Siyah arabanın sürücüsü durup camdan başını çıkardı ve elini arkada kalan taksiye doğru sallayarak, bağırmaya ve küfretmeye başladı. Taksi şoförü ise gayet sakindi. Önce önündeki arabaya doğru içten bir gülümsedi, sonra da gülümsemeye devam ederek elini salladı. Kadın, bütün bu olanların korkusunu ve şokunu yaşarken, taksi şoförünün yaptığı davranışa daha da şaşırmıştı… Önündeki araba yol almaya devam edince, şoför de sakince arabasını sürmeye devam etti. Şoförün yüzünde ve hareketlerinde en ufak bir gerginlik ifadesi yoktu…

             Genç kadın yaşadığı korku ve şoku bir türlü üzerinden atamıyordu. Sakinleşmeye başlayınca, taksiyi sakince kullanmakta olan şoföre heyecanla sordu:

Neden böyle davrandınız ki? Apaçık belli ki suçlu olan oydu. Üstelik adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastanelik edecekti.

Taksi şoförü gülümsemeye devam ederek:

Çöp kamyonu kanunu… 

dedi ve arabasını sakince kullanmaya devam etti… Genç kadın çok şaşırmıştı. Üstelik bu konuşulanlara da bir anlam veremiyordu. Merakla sordu:

Çöp kamyonu kanunu mu??? O da ne demek?

Şoför, biraz kadının şaşkınlığına, biraz da yaşanılan olayın karşısındaki tavrına gülerek:

Dünyadaki pek çok insan, çöp kamyonu gibidir… Her tarafta içleri çöp dolu olarak dolaşırlar… Üstelik her taraftan da çöpleri toplayıp biriktirirler. Kızgınlıklarını, öfkelerini, hayal kırıklıklarını sürekli biriktirirler… Ancak çöpleri doldukça, aynı bir çöp kamyonu gibi çöplerini boşaltacak bir yere ihtiyaç duyarlar. Bu bazen bir taksi, bazen bir çocuk, bazen de bir başka araç olabilir. Kişisel olarak sakın düşünmeyin. Gülümseyin ve onlar için dua edip yolunuza devam edin. Sakın siz de onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın… 

       Genç kadın, taksi şoförünün bu düşüncesine hayran oldu ve hayatta geçirdiği kızgınlıklarını, öfkelerini, hayal kırıklıklarını gözünün önüne getirdi… Evet, bilge olmak belki de bu ince düşüncelere sahip olmak ve onları uygulamaktı. Artık olaylara, taksi şoförünün baktığı gözle bakacak, ‘kimsenin çöpünü, kimseye taşımayacaktı’…

         Hayatımıza baktığımızda, galiba birçoğumuz başkalarından aldığımız çöpleri bir başkasına boşaltmakla meşgulüz… Üstelik bu yaptığımız davranışlar bizi fazlasıyla etkiliyor ve bunların sonucunda da, ya yorgun düşüyoruz ya da hastalıklara davetiye çıkartıyoruz. Halbuki çöp kamyonu kanununu uygularsak hayatta kendimize daha mutlu, daha yaşanabilir bir dünya yaratırız… 

          Çoğunu başkalarından aldığımız kızgınlıklarımızı, öfkelerimizi, hayal kırıklıklarımızı çoğumuz, özellikle trafikte, birbirimize ‘satıyoruz’... Bunun sonucu olarak da, hem mutsuz oluyoruz, hem de çevremizdeki insanları mutsuz ediyoruz… 

         Ne dersiniz, bu ‘çöp kamyonu kanunu’ hayatımızı daha mutlu olarak yaşamaya etken olur mu?...     

                                                       

4 Nisan 2015 Cumartesi

High/Scope Yaklaşımı 4 (Öğretmenin Rolü)

ÖĞRETMENİN ROLÜ
            Sevgili okurlar, geçen yazımızda okulöncesi eğitimde sınıf düzeninin, etkin öğrenmede büyük rolü olduğunu konuşmuş ve sınıf düzeninin nasıl olması gerektiğini anlatmıştık. Konuyu hatırlamak isteyen veya yeniden okumak isteyen okurlar, erbaygeceyatmaz.blogspot.com adresinden konuyu tekrar okuyabilir…
            Evet sevgili okurlar, High/Scope yaklaşımını tanımladık, sınıf düzenini oluşturduk, etkin öğrenmenin nasıl gerçekleşmesi gerektiğini uzun uzun anlattık ve bu ana başlıkları anlatmak için, gazeteniz Yeni Bakış’ta, her cumartesine denk gelecek şekilde, üç haftalık bir yazı dizisi oluşturduk. Aynen yapılacak bir yemeğin ana malzemelerini sırasıyla hazırlar gibi, konuları tekrar gözden geçirdik ve en önemli konuya geldik…
            Nasıl ki bir ahçı en iyi yemeği yapması için, en iyi malzemelerle, itina ile çalışması gerekiyorsa, bu üç haftadır konuştuğumuz konuları, öğretmenin büyük bir sabır ve dikkatle okulöncesi çocuklarına uygulaması gerekir. Üstelik öğretmenin yapacağı bir işi hatalı ya da eksik yapma lüksü yoktur. Bir yemeği kötü yaparsanız en çok onu çöpe döker ve yenisini yaparsınız. Ancak bir çocuğu yanlış eğitirseniz, bu ileride bütün bir toplumun geleceğine mal olabilir. Onun için eğitimcilerin veya öğretmenlerin özellikle sınıfta çok dikkatli olmaları, işini doğru yapmaları gerekir…
            Bu uzun girişin ardından, nihayet, sizlere bu haftaki konuyu aktarayım sevgili okurlar; High/Scope yaklaşımında, sınıftaki öğretmenin rolü…
            Öğretmen, çocukların bütün duyularıyla etkin olarak araştırma yapmalarına yardımcı olur. Birden çok malzeme sağlar ve çocukların bu malzemeleri tüm duyularıyla keşfetmelerini teşvik eder.
             Öğretmen çocukların, kendi kendine birşeyler yapması için teşvik eder. Onların yerine problem çözmez, cevap vermez. Onların çözüme gidecek ipuçlarını hatırlamalarına yardımcı olur ve çözüme gidebilecek seçenekleri düşünmelerine fırsat verir.
             Öğretmen çocukların değişik malzemeleri kullanmalarına ve dönüştürmelerine fırsat verir ve malzemeleri birbiriyle karıştırmalarına yardımcı olur. Yaptıklarını anlatmalarını ister ve böylece çocukların kendi kendilerini ifade yeteneğinin ortaya çıkmasına ve gelişmesine de yön verir. Aynı malzemeyi değişik biçimlerde kullanarak, ya da farklı biçimlerde kullanan kişileri işaret ederek, çocukların alternatif değişiklikler düşünmesini teşvik eder.
             Tutarlı bir günlük plan uygular. Odadaki tüm etkinlik köşelerinin ve nesnelerin işaretli olmasını, çocukların bu etkinlik köşelerinin isimlerini ve malzemelerin yerlerini bilmesine yardımcı olur.
             Çocuklar, bir gün içindeki etkinliklerin sırasını ve neden sonra ne geleceğini bilir. Geziler, özel ziyaretler, sınıf içi olaylar sürpriz olmaz. Değişiklikler çok önceden çocuklara haber verilir.
             Her gün, her çocuğun bir plan oluşturmasına, bu planı üstesinden gelebileceği parçalara ayırmasına, aşamalandırmasına ve plan için gerekli malzemelerin saptanmasına yardımcı olur.
             Öğretmen, her çocuğun yapmakta olduğu şeyle ilgili olarak düşünmesine, gözlem yapmasına, akıl yürütmesine ve konuşmasına teşvik eder, yardımcı olur. Her çocuğun kendini ifade etmesine fırsat tanır.
             Çocukların araç ve gereçlerin kullanımı konusunda beceri kazanmalarına yardımcı olur.
             Bedenlerini farklı biçimlerde kullanmalarını sağlayan faaliyetler sunar. (Öğretmen, açık hava faaliyetlerini günlük programa dahil eder).
              Çocukların kendi ihtiyaçlarını kendilerinin karşılamasına yardımcı olur. Her faaliyetin bir kısmını kendi kendilerine yapmalarını sağlar. (Mesela çocukların ayakkabılarını ve paltolarını giymelerine yeterince zaman tanır, yiyeceklerin dağıtılması gibi işleri çocuklara sırasıyla verir)  
           Sınıfta bunları uygulayan okulöncesi öğretmeni, kesinlikle ileride kendine güvenen, sorumluluk sahibi, problem çözme yeteneğine nail, becerikli, kendi kendine yeterli, yaptığı işlerle ilgili plan yapan ve bu planı dikkatlice uygulayan bireyler yetiştirir sevgili okurlar. Daha önce de yazmış, bu konuyu konuşmuştuk; bir çocuğun iyi eğitilmesi, bir toplumun iyi eğitilmesidir. Sağlıkla kalın…

2 Nisan 2015 Perşembe

(Büyüklere Masallar 1) Kelebeğin Rüyası

KELEBEĞİN RÜYASI
              O gün günlerden pazardı. Güneş tüm ihtişamıyla gökyüzünden dünyaya ışınlarını salıyordu. Genç adam kahvaltısını yapmış, bütün haftanın verdiği yorgunluğu üzerinden atmak istercesine, kendini bahçe sandalyelerinden birine atmış, eline gazetesini almış, o güzel pazar gününün tadını çıkarmaya hazırlanıyordu. Yaşadığı beldeye artık ilkbahar gelmişti. Kırlangıçlar, genç adamın yaşadığı bölgeye gelmişler, kah yuvalarını yapıyor, kah elektrik tellerinin üzerinde birbirleriyle çekişiyorlardı. Genç adamın bahçesindeki ağaçlarda kuşlar ötüşüp duruyor, kelebekler çiçeklerin üzerinde uçuşuyordu. Genç adam yavaşça başını kaldırıp güneşe doğru baktı. Sonra gözlerini yaşadığı evin bahçesinde gezdirdi. Kim böyle güzel bir günün tadını çıkarmak istemezdi ki?...
             Genç adam, gazetesine o kadar dalmıştı ki, havanın birkaç saat içinde bozduğunu farketmedi bile. Önce genç adamın yüzüne ılık bir bahar yeli esti. Genç adam oralı bile olmadı. Sonra rüzgar farkettirmeden hızını arttırdı. Rüzgar bir ara öyle bir şiddetlendi ki, genç adamın elindeki gazete elinden uçup gitti. Ancak o zaman genç adam, bir şeylerin ters gittiğini anladı…
             Yerinden fırlayan genç adam, hızlıca bahçe sandalyelerini kapattı. Koşup, dağılan gazetesini topladı. Yanına aldığı neskafe dolu bardağını da sehpadan kapıp, evine girmek için kapıya doğru koştu. Kapıyı açarken, kapı şiddetli rüzgar sebebi ile hızlıca çarptı. Adamın tuttuğu neskafe dolu bardak elinden düştü. Gazetesi de rüzgara kapılıp bahçeye doğru dağıldı. Ama kararlıydı genç adam, o gazeteyi tekrar toplayacak, keyfini sürdüğü pazar gününe evinde devam edecekti. Kapıyı kapatıp tekrar bahçeye doğru koştu. Gazetesini hızlı bir şekilde toplamaya çalışırken yerde hareket eden bir şey farketti. Biraz daha dikkatli bakınca bunun bir kelebek olduğunu anladı. Zavallı kelebek şiddetli esen rüzgar nedeni ile, narin olan kanatlarını kullanamamış ve bu nedenle yere düşmüştü. Sürüklenmemek için ise, ayaklarıyla bir çiçeğin dalına sıkı sıkıya sarılmıştı. Genç adam eğilip kelebeği de aldı ve seri bir şekilde koşup evine girdi.
             Artık Pazar keyfi yapılacak bir neden kalmamıştı. Rüzgar dışarıda hızını arttırarak devam ediyor, bütün bahar neşesini etkiliyordu. Genç adam elindeki kelebeğe baktı. Kelebek belli ki çok korkmuştu. Çünkü adamın parmaklarından birine ayaklarını dolamış sıkı sıkıya tutunuyordu. Adam kelebeği koltuk yastıklarından birinin üzerine koydu. “Çok korkmuş zavallıcık” diye aklından geçirdi. O günü evinde, kitap okuyarak, televizyon seyrederek, gazetesine göz gezdirerek geçirdi. Uyumak için yatak odasına geçerken birden aklına kelebek geldi. Kelebeğin olduğu yastığa bakınca onun hiç yerinden kımıldamamış olduğunu gördü. Ölüp ölmediğini kontrol etmek için parmağıyla hafifçe dürttü. Hayır kelebek ölmemişti, çünkü kımıldıyordu. “Bu nasıl bir korku?” diye düşünüp yatağına gitti…
             Ertesi gün uyanınca işe gitmek için hazırlandı genç adam. Tam evden çıkacağı anda kelebek yeniden aklına geldi. O yastığın üzerine baktı, evet kelebek yine oradaydı. Pencereden dışarıya baktı, ışıl ışıl bir güneş her tarafı ısıtıyordu. “Onu burada tutmaya hakkım yok” diye düşündü genç adam. “Üstelik kelebekler kaç gün yaşar ki?...”
              Kelebeği usulca eline aldı genç adam ve dışarıya çıktı. Avucunu açıp kelebeğin özgürlüğüne kavuşmasını bekledi. Fakat kelebek oralı bile olmadı. Adamın parmağına daha sıkı sarıldı.
- Haydi uç, uçsana…  Git, özgürsün artık…
 
Genç adam ne yaptıysa kelebeği elinden uçuramadı. Bir ara bir çiçeğin üzerine koymayı düşündü, ama kediler ya da kuşlar için kolay bir av olacaktı minik kelebek, ondan da vazgeçti…
- Niye gitmiyorsun sen bakalım?
             Kelebek ısrarla genç adamın eline sıkı sıkı sarılmaya devam ediyordu. Genç adam biraz daha ısrar edince, kelebek:
- Lütfen beni dışarıya bırakma genç adam…
Genç adam hayli şaşırmış bir şekilde bu cümlenin üzerine:
- Ama neden? Sen küçüçük bir kelebeksin. Kırlarda dolaşmalısın, çiçeklerle arkadaş olmalısın. Sen doğaya aitsin unutma bunu…
- Görmedin mi? Ben çok küçüğüm, ya rüzgara, ya bir kuşun gagasına, ya da bir kedinin pençelerine yenik düşerim. Lütfen senin evinde kalayım izin ver bana…
- Neden böyle davranıyorsun ki?
- Dün esen fırtınayı görmedin mi? Ya bugün de eser, beni rüzgarına katarsa? Ben ne yaparım o zaman?
- Öyle düşünmemelisin minik kelebek! Hayatında elbette zor anların da olacaktır. Ancak bu zor anları yaşamamak için sen bütün hayatını benim evimde, dört duvar arasında geçirmeye razı oldun. Lütfen kaldır kafanı ve dışarıya bir bak, her yer yaşam kokuyor. Hem senin kaç günlük bir yaşamın var ki? O birkaç günü de hiçbirşey yapmadan mı geçireceksin, haydi ait olduğun yere git…
             Genç adamın bütün ısrarlarına rağmen minik kelebek, gitmedi ve ömrünü o evde geçirdi…
              İşte böyle sevgili okurlar, bazı insanlar hayattan o kadar korkarlar ki, minik kelebeğin yaptığı gibi, zor bir andan sonra sanki yaşamıyormuş gibi hayattan çekilerek yaşarlar.
              Halbuki hayat elimizden kayıp gitmeden, ‘keşke’ leri, ‘iyi ki’ yapmaya hemen şimdi başlamalıyız sevgili okurlar, yoksa yarın belki de çok geç olur, ne dersiniz?...