14 Haziran 2015 Pazar

Ismet Usta

                                                                              İsmet Usta

       İlkokul dördüncü ya da beşinci sınıftaydım. Bir ikindi vakti, çocukluğumun geçtiği eve, yüksek bir bisikletle, hani hepimizin 28’lik diye bildiği bir bisikletle, İsmet amca belirdi. Daha evvel hiç görmememe rağmen, görür görmez, duruşu ile bana güven duygusu veren, yaşıtlarına göre kısa, gözlüklü ve azıcık sessiz konuşan bir adamdı İsmet amca… Selam verdikten sonra: “Fikret Bey” dedi babama… “Büyük oğlunuz, telefonla aradı bir saat sonra tekrar arayacakmış bizden, sizinle konuşmak istiyor…”

       Sonra yine bisikletine binip gözden kaybolmuştu. Annemle babam tatlı bir telaşla hazırlanıp bizleri evde bırakmış, o sene Ankara’ya yüksek öğrenim için giden abimletelefonda konuşmak için, arabaya atlayıp gitmişlerdi. Sonradan öğrendim ki, İsmet amcanın bisikletle geldiği yolyaklaşık 6 ya da 7 kilometreymiş… 

       O zamanlar Kıbrıs’ta, telefon ağı bu kadar gelişmemişti. Bizim oturduğumuz yerde, bir tek kahvehanede telefon vardı. İsmet amcanın da ortanca oğlu ile büyük abim, aynı sene üniversite eğitimi almak için Ankara’ya gittiğinden, abim babamları oradan aramayı adet haline getirmişti… Her gelen telefondan sonra adamcağız bıkmaz, usanmaz, bisikletine atlar, o kadar yol gelip haber verir ve yine aynı yolu dönerdi. Üstelik bize gelen yol, gelişte yaklaşık bir kilometresi yokuş alan, zorlu bir yoldu… 

       Sonra ailece gelmeler gitmeler, misafirlikler başladı. O evin küçük oğlu ile ben, aynı sene ortaokula başladık ve lise bitene kadar aynı sınıflarda, aynı sıralarda oturduk. Tabii ki aramızdaki arkadaşlık ilişkisi de güçlenip dostluk ilişkisine döndü.

                                                                             ***         ***        

       Zaman çok çabuk geçti… Büyüdük, sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, hayal kırıklıklarımız oldu… Evlendik, çocuk çoluğa karıştık. Bizler çocuklarımızı yetiştirir olduk ama, o kuşaktan birini her gördüğümüzde, aslında çok da büyümediğimizi, bizlerin tecrübesi ile, tavır ve hareketleri ile ve hayata bakış açısı ile bizden kat kat üstün bir neslin olduğunu da bildik. 

       O, hayat tecrübesini, hayata bakış açısını, üzerinde gördüğümüz, her gördüğümüzde saygıdan önünde eğildiğimiz bir kişilikti… Oğlu ile iyi arkadaş olduktan sonra, orada çok vakit geçirdim, ama bir kez bile onun yüzünü gergin ya da sinirli gördüğümü hatırlamam Sorulan sorulara hep mantıklı cevaplar verir, kimseyle alay etmezdi. Bir şeyi tamir için verdiğimizde, önce başını yukarıya doğru kaldırır, gözlüklerinin arkasından dikkatli dikkatli tamir edilecek eşyaya bakar ve onu muhakkak onarırdı. Çok programlı yaşadığı için, hayatı hiç sıkıştırmazdı. Hangi saatte ne yapacağını iyi planlar ve o planı da harfiyen uygulardı herhalde. Düşünsenize, bu zamanda hiçbir işini sıkıştırmayan bir adam herhalde yoktur bizim kuşaktan…

       Planlı olmasının sebebini İngiliz eğitimi almış olmasına bağlıyorum, çünkü 1956 ya kadar, Turkish Technical Scool of Lefka da okumuştu ve ardından 1956’da Cyprus Mines Corperetion (CMC) de çalışmaya başlamıştı…

       1974’te sınırlar ateşkesle belirlenince, sanırım bir süre daha aynı yerde çalışmaya devam etmiş ve oradan emekli olmuştu…        

       İyi bir elektrik teknisyeniydi İsmet amca… Elektrik hattı döşeme işi de yaptığı için, yaşadığımız beldenin “İsmet Usta” sıydı. Herkes onu ‘İsmet Usta’ olarak tanır, öyle çağırır, öyle selam verirdi. İşini o kadar sağlam yapardı ki, şu an bile kimsenin onun işi ile şikayet ettiğini duymuş değilim. Bizler büyüyünce ona, ama aslında kendimize, büyüdük imajını göstermek için, “İsmet Usta nasılsın?” der olmuştuk… O yine sevimli yüzü ile bizi hiç bozmaz, gülümseyerek “İyi, sen nasılsın?” diye sorardı…

       Birisi ile konuşurken insanın yüzüne bakardı. Aldığı eğitim ona bunu öğretmişti. Hiç kimseye arkası dönük konuşmazdı. Öyle bir şey olacaksa da, ‘ki o anda muhakkak duvara dönüp iş yapar durumda olurdu’, ‘lütfen’ le başlardı her cümleye…

       Onu ve onun kuşağının insanını tanıdığım için kendimi şanslı sayan birisiyim. Çünkü eğitimi ile görgü kurallarını harmanlayıp onları mizacına katıp kullanan bir kişilik, hele de bu zamanda, çok az bulunur   

       İsmet Lokumcu… 

       Bu ismi kime sorarsak soralım, aldığımız cevaptan evvel herkesin yüzünde bir gülümseme, bir sıcaklık, bir güven duygusu oluştuğuna, tanıyan bilen herkes şahit olmuştur…

       Söz uçar yazı kalır derler. İşte o büyük insanı, o mütevazi hayatının içinde, hep doğruluğu ile bizlere ışık gösteren büyük kişiliği de, maalesef kanser denen illet hastalıktan dolayı, ebedi istirahatgahına defnettik… Yaklaşık üç ay dayanabildi o illet hastalığa… 18 Mayıs 1940’ta başlayan yaşam serüveni, 7 Haziran 2015’te son buldu…

       O artık bedenen aramızda olmayabilir… Ama hep içimizde yaşayacak ve bizlere ışık olmaya devam edecek… 

       Rahat uyu İsmet Usta… Rahat uyu…    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder