16 Haziran 2015 Salı

Trafik Cinayetleri

                                                                    Trafik Cinayetleri

       Küçücükcennet gibi bir adada yaşıyoruz...

       Bu vesile iledünyanın neresinde olduğumuzu bir kez daha hatırlayalımKıbrıs adası 30.33 ve 35.41 enlemleri;32.23 ve 34.55 boylamları arasında yer alırAdamızın toplam yüzölçümü 9.251 kilometre kare, KKTC'ye düşen toprak sayısı yüzölçümü ise, 3.242 kilometre karedir...

       Kıbrıs adasının kuzeyini rahat rahat bir günde gezebilecek kadar küçükfakat kültürel mirasını haftalarca inceleyebilecek kadar büyük bir ülkede yaşıyoruz... Hani ısrar edersekyani şivemize göre 'cahdedersekbütün adanın çevresini aracımızla bir günde turlayıp akşamı yine evimize gelebiliriz...

       Fakat bu küçücük adaya baktığımızdatrafikte gerçekleşen kazaların hiç de azımsanmayacak derecede olduğunu görürüz. Gün geçmiyor kiülkemizde üzücü birtrafik olayı olmasın...

       Hatta dünyadaki istatistiklere bakarsakküçük bir ülkeolmamıza rağmennyada en çok trafik kazası olan ülkeleri zorluyoruz... Dün sabah da gazete haberlerine baktığımızdayine bir kaza haberi ile yüreğimiz ağzımıza geldi.

       Sabah saat 7 30'da, Turuçlu köyünde meydana gelen kazada (Allahtan sadece), iki kişi yaralandıKazaTuruçluköyü istikametinde giden araçlakarşı şeritten gelen aracın yüzyüze çarpışması sonucu meydana geldiİki kişi yaralanarak hastaneye kaldırıldı...

       Ne diyelimdün inşaatlardaiskelelerin üzerinden düşen kaçak işçiler için ancak böyle bir çözüm bulmuştukşimdtrafikte seyreden araçlar için de, dün köşemizde belirttiğimiz gibi 'Allah korusun' mu diyelim?

       Hatırlayacağınız üzereBayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Hasan Taçoygeçtiğimiz mart ayındabir GSM şirketi ile, 2015 yılınıtrafikte farkındalık yılı ilan etmişilgili firma ile, "2015 YılıTrafikte Farkındalık Projesi" ne birlikte imza atmıştı...

       Bu projenin sonucunu hepimiz eminim merakla bekliyoruzBizlere geçen yılların istatistiklerini hazırlayıp,buradan sizlere duyurmak düşüyor;

       2009 yılında KKTC'de trafik kazalarından ölenlerin sayısı 44, 2010 yılında 42, 2011 yılında 42, 2012'de 24, 2013'de 49 ve 2014'de 29 kişi olarak istatistiklere yazıldı...

       Yani 2009-2014 yılları arasında toplamda 230 kişitrafik kazalarında can verdi...

       Son bir hafta içinde ise 79 trafik kazası oldu ve 5 kişi yaralandı...

       Bütün ülkeyi üzen ve hafızalardan bir türlü silinmeyenkazalardan biri de, 20 ocak 2014'de toplamda 4 öğretmenin ölümü ile sonuçlanan ve bütün ülkeyi yasa boğanLefkoşa-Güzelyurt kavşağında vuku bulan kazaydı...

       Bizler devlet yönetimi ve vatandaş olarakbunları önlemek için neler yapıyoruzacaba bunca üzücü olay ve ölen kişinin ardından bir önlem aldık Yoksa öbür konulara da yaptığımız gibi, bu konuyu da  Allah'a havale edelim?

       Hepimiz işe, eve ya da herhangi bir yere ulaşmak içinyolları kullanıyoruzTrafikte daha dikkatli olursaközellikle cep telefonlarını trafikte değil de evdeyken, ya da aracımızı kullandığımız sırada değil de, araçlarımızı kullanmadan yapsakeminim trafik kazalarının istatistiklerinde gözle görülür bir düşüş olur...

       Bugün, ilk olarak her hafta yaptığım gibisizlerin karşısına muhteşem bir eğitim yaklaşımı ile çıkmak istedimSonra cuma günü öğleden sonrasında Derinyadolayısı ile kapalı bölge Maraş  yangını haberi ile ülke sarsıldıDün sabah daöbürlerinin yanında küçük de olsatrafik kazası haberi gelince yazı köşemizihepimizin küçük gibi gördüğüancak görünenin tam tersineülkenin kanayan yarası haline gelen'Trafik Kazalarıhakkında yazmak istedim...

       Ne yaparsınızÜlke küçük derdi büyük...          

               

14 Haziran 2015 Pazar

Uygar Yeşilada Röportajı

Uygar Yeşilada Röportajı.                                                                                                                   Y B - Bayrak Radyo Televizyon Müdürlüğü'ne bağlı Bayrak Radyosunda, "Hayata Gülümse" isimli bir programın yapımcılığını ve sunuculuğunu yapıyorsunuz. "Hayata Gülümse" programının içeriği nedir?  Bu programı yapma düşüncesi sizde nasıl gelişti?                                                      U Y - Programın içeriği, dinleyicileri tamamen gülümsetmek amaçlı doğaçlama sohbetlerden oluşan bir formattadır. Kimi zaman sadece gülümseterek, kimi zamansa toplumsal mesajlar vererek ve gülümseterek dinleyiciyle iletişim kurmaya çalışıyorum.
Y B - BRT, KKTC'nin Devlet Televizyon ve Radyosu olması bakımından büyük bir önem taşıyor. Program hazırlarken ve sunarken karşılaştığınız zorluklar ve kolaylıklar nelerdir? Bunların üstesinden nasıl geliyorsunuz?
U Y - Tabi ki devlet radyosu olduğumuz için verdiğimiz bilgilere ve mesajlara dikkat etmek zorundayız. Çünkü dinleyicilerimiz bizden duyduklarını doğru olarak kabul edebilir ki, bu son derece doğal... Bu yüzden yayın yaparken öncelikle insanları rencide edici ve yanlış bilgilendirici davranışlardan özenle kaçınıyoruz.
Özellikle benim programım sohbet ağırlıklı olduğu için çok daha dikkatli olmak zorundayım. Ama yılların verdiği tecrübe ile kazandığım oto kontrolümle şimdilik herşey yolunda ve keyifli gidiyor.
Y B - "Hayata Gülümse" programında, 'Uygar Abi', 'Cengiz Nergiz', 'Müslüm Küstüm' ve herkesin sevgilisi 'Mustafa' tiplemelerini seslendiriyorsunuz. Anında bu rollere girebilip seslendirme yapmak bayağı zor olmalı... Bundan biraz bahsedebilir misiniz?
U Y - Aslında dıştan zor görünen bir durum ama nedense bana kolay...😊 Dıştan zor gördüğünüz şeyler yapanın yeteneğine göre kolay olabilir. Çünkü bir işi severek yapıyorsanız ve özellikle yeteneğinizi gösterebildiğiniz bir platformdaysanız sizden şanslısı olmaz , işiniz iş değil hobi tadında olur.
Bu yüzden programda birçok karakter canlandırmak benim için yorucu olsada, çok keyifli ve eğlenceli...
Y B - Bize göre "Hayata Gülümse", KKTC' de yapılan en iyi radyo şovlarından biri... Çünkü Facebook profilinize baktığımızda, "Uygar Abi" olarak açtığınız profilin arkadaş sayısı an itibarı ile 4971...  Bunun nedeni sizce nedir? Dinleyicileriniz özellikle 'Mustafa' tiplemesini öbürlerinden daha çok seviyor gibi? 
U Y - En iyi programlardan biri olarak gördüğünüz için teşekkür ederim öncelikle.
Facebook profilimin dışında bir de, beğen sayfam bulunuyor "Uygarabi"...
Bu sayfada yaklaşık 6200 kişi bulunuyor.
dinleyicilerinin ilgilerinin sebebi ise, programın çok farklı bir format ve insanların programı çok samimi bulmalarına bağlıyorum.
Mustafanın sevilme sebebiyse programa ilk başladığımda sadece Mustafa ve Uygarabi sohbetlerinden oluşmasıydı.
Y B - Özellikle hayranlarınız bunu çok merak ediyor... Hayatta hep pozitif misiniz, yoksa bu durum programınıza özgü bir davranış mı? Çünkü maalesef ülkemizde, dövizin yükselmesi, kamuda yapılan yasa reformunun eksikliği ve bunun özel kuruluşlara dolaylı olarak yansıması, insanlarımızı fazlası ile mutsuz etmeye yetiyor...
U Y - Bu sorunuza çok kısa bir cevap veriyorum.
Ne olursa olsun hayatı yaşamalıyız, hem de en güzel ve en kaliteli bir şekilde...
Bu gün kalan hayatımın ilk günü deyip, mutlu olmak için mücadele etmeliyiz.
Bence sterlin 1 liraya bile düşse mutlu olmayı bilmiyorsak, yine mutlu olamayız...

Size son söyleyeceğim şey; Hayatta hep mutlu olmalıyız ve mutluluğumuzla başkalarını da mutlu etmeliyiz.... 
Bir ömür hayata gülümsememiz dileklerimle...

İş Cinayetleri

                                                                        İş Cinayetleri

       10.6.2015 tarihinde, saat 17 00 dolaylarında, Mağusa Tıp Merkezi arasındaki inşaatta iskele demirlerinin çökmesi sonucu, Mehmet Çetrez ve Rüstem Razıkolov isimli iki işçi,toprak zemine düşüp ağır yaralandı. Mehmet Çetrez Mağusa hastanesine kaldırılırken, yolda hayatını kaybetti. Razıkolov ise tedavi altına alındı...

       İş kazaları, daha doğru bir deyişle iş cinayetleri...

       İstatistiklere göre 2006 yılından 2012 yılına kadar geçen sürede, iş cinayetleri sonucu 52 kişi yaşamını yitirdi, 1792 kişi ise yaralandı...

       Çalışma ve Sosyal Güvenlik! Bakanlığı'na bağlı Çalışma Dairesi Müdürü İsmail Bayhanlı ise yaptığı açıklamada, mevcut personelle denetimlerin sürdüğünü, fakat uyarıların dikkate alınmadığını; bunun bir kültür olduğuna değinip, bu bilincin arttırılması gerektiğini söyledi. Uyarıların fazla dikkate alınmadığını vurgulayan Bayhanlı, meslek odalarının kendi üyelerini bilinçlendirmeye çalıştığının altını çizip, kullanılan malzemelerin yetersiz olduğuna dikkat çekti ve iskelelerin emniyetli bir şekilde kurulmadığını belirtti...

       İnşaatlar, insanlar dünya yüzünde varoldukça devam edecek, çünkü insanların yaşadıkça sığınma içgüdüsü mevcut...

       İş kazaları ülkemizde artık o kadar sıradan bir olay haline geldi ki gazeteler, bu üzücü haberi verip öbür haberlere devam ediyorlar. Sonra yaşam yine devam ediyor, ta ki bir öteki iş kazasına kadar...

       Ya üzerinde yaşadığımız devletin başka mekanizmaları? Onlar ne yapıyor bu olaylardan sonra?

       Tekrar edelim; Çalışma ve Sosyal Güvenlik! Bakanlığı'na bağlı Çalışma Dairesi Müdürü, (isim hükümetler değiştikçe değişebilir, çünkü hükümet değişince üçlü kararname ile başka bir müdür atanıyor) yaptığı açıklamada,...

       Aynen yukarıda yazılan paragrafa benzer cümlelerle kurulmuş açıklamalar yapılıp, olayın bakanlığa bağlı olabilecek kısmından çabuk sıyrılmak için, (süresi on dakikayı geçmemek koşulu ile) bir açıklama yapılıp olay kapanıyor, ta ki bir sonraki cinayete kadar... 

       Sonra ne mi oluyor? Kısır Döngü... Yani  Austin Yiro...

       Sadece zaman ve mekan değişiyor, ancak insanlar "iş kazası" adı altında, kötü çalışma şartlarından ve güvenliksiz iş ortamlarından kurtulamıyor ve ihmalkarlığın hat safhaya geldiği zaman da iş kazası meydana geliyor...

       İşte o zaman, o işçinin canı Allahın takdirine kalmış... Ölmediğinde 'öldüren Allah öldürmüyor' düşüncesiyle o işçiler yine kötü ve sağlıksız çalışma koşullarına itiliyor...

       Peki devletimizin burada ne yapması gerekli? Denetim yapılması gerek ki, zaten bunun yapıldığı iddia ediliyor...

       Bu denetimler sonunda inşaat ruhsatı olmayan inşaatlar, kaçak çalıştırılan işçiler ve sağlıksız iş koşulları tespit edildiğinde ne tür cezalar uygulanıyor?

       İnsan hayatı bu kadar mı ucuz? 'Zaten kaçak işçi çalıştırıyoruz, ondan dolayı ona bir zarar gelirse devletin haberi olmayacak' mentalitesi oluşacak kadar serbest kalabilen şirketler...

       Korkusuzca kaçak işçi alınıp verilen komik ücretler ve dolayısı ile insanları kötü yaşam koşullarına iten devlet yönetimi...

       Evet kaçak işçiler, ruhsatsız inşaatlar ve sağlıksız ve tehlikeli iş koşulları...

       Bunun ötesinin olmadığını düşünebilirsiniz, ancak burada daha kötü bir şeyler de dönebilir... 

       Binanın boyasından sorumlu şirket olan 'Seçkin Boya' isimli şirketin de aslında hayali bir şirket olduğunu söylersek ne dersiniz?

       Şaka gibi ama gerçek...

         

               

Ismet Usta

                                                                              İsmet Usta

       İlkokul dördüncü ya da beşinci sınıftaydım. Bir ikindi vakti, çocukluğumun geçtiği eve, yüksek bir bisikletle, hani hepimizin 28’lik diye bildiği bir bisikletle, İsmet amca belirdi. Daha evvel hiç görmememe rağmen, görür görmez, duruşu ile bana güven duygusu veren, yaşıtlarına göre kısa, gözlüklü ve azıcık sessiz konuşan bir adamdı İsmet amca… Selam verdikten sonra: “Fikret Bey” dedi babama… “Büyük oğlunuz, telefonla aradı bir saat sonra tekrar arayacakmış bizden, sizinle konuşmak istiyor…”

       Sonra yine bisikletine binip gözden kaybolmuştu. Annemle babam tatlı bir telaşla hazırlanıp bizleri evde bırakmış, o sene Ankara’ya yüksek öğrenim için giden abimletelefonda konuşmak için, arabaya atlayıp gitmişlerdi. Sonradan öğrendim ki, İsmet amcanın bisikletle geldiği yolyaklaşık 6 ya da 7 kilometreymiş… 

       O zamanlar Kıbrıs’ta, telefon ağı bu kadar gelişmemişti. Bizim oturduğumuz yerde, bir tek kahvehanede telefon vardı. İsmet amcanın da ortanca oğlu ile büyük abim, aynı sene üniversite eğitimi almak için Ankara’ya gittiğinden, abim babamları oradan aramayı adet haline getirmişti… Her gelen telefondan sonra adamcağız bıkmaz, usanmaz, bisikletine atlar, o kadar yol gelip haber verir ve yine aynı yolu dönerdi. Üstelik bize gelen yol, gelişte yaklaşık bir kilometresi yokuş alan, zorlu bir yoldu… 

       Sonra ailece gelmeler gitmeler, misafirlikler başladı. O evin küçük oğlu ile ben, aynı sene ortaokula başladık ve lise bitene kadar aynı sınıflarda, aynı sıralarda oturduk. Tabii ki aramızdaki arkadaşlık ilişkisi de güçlenip dostluk ilişkisine döndü.

                                                                             ***         ***        

       Zaman çok çabuk geçti… Büyüdük, sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, hayal kırıklıklarımız oldu… Evlendik, çocuk çoluğa karıştık. Bizler çocuklarımızı yetiştirir olduk ama, o kuşaktan birini her gördüğümüzde, aslında çok da büyümediğimizi, bizlerin tecrübesi ile, tavır ve hareketleri ile ve hayata bakış açısı ile bizden kat kat üstün bir neslin olduğunu da bildik. 

       O, hayat tecrübesini, hayata bakış açısını, üzerinde gördüğümüz, her gördüğümüzde saygıdan önünde eğildiğimiz bir kişilikti… Oğlu ile iyi arkadaş olduktan sonra, orada çok vakit geçirdim, ama bir kez bile onun yüzünü gergin ya da sinirli gördüğümü hatırlamam Sorulan sorulara hep mantıklı cevaplar verir, kimseyle alay etmezdi. Bir şeyi tamir için verdiğimizde, önce başını yukarıya doğru kaldırır, gözlüklerinin arkasından dikkatli dikkatli tamir edilecek eşyaya bakar ve onu muhakkak onarırdı. Çok programlı yaşadığı için, hayatı hiç sıkıştırmazdı. Hangi saatte ne yapacağını iyi planlar ve o planı da harfiyen uygulardı herhalde. Düşünsenize, bu zamanda hiçbir işini sıkıştırmayan bir adam herhalde yoktur bizim kuşaktan…

       Planlı olmasının sebebini İngiliz eğitimi almış olmasına bağlıyorum, çünkü 1956 ya kadar, Turkish Technical Scool of Lefka da okumuştu ve ardından 1956’da Cyprus Mines Corperetion (CMC) de çalışmaya başlamıştı…

       1974’te sınırlar ateşkesle belirlenince, sanırım bir süre daha aynı yerde çalışmaya devam etmiş ve oradan emekli olmuştu…        

       İyi bir elektrik teknisyeniydi İsmet amca… Elektrik hattı döşeme işi de yaptığı için, yaşadığımız beldenin “İsmet Usta” sıydı. Herkes onu ‘İsmet Usta’ olarak tanır, öyle çağırır, öyle selam verirdi. İşini o kadar sağlam yapardı ki, şu an bile kimsenin onun işi ile şikayet ettiğini duymuş değilim. Bizler büyüyünce ona, ama aslında kendimize, büyüdük imajını göstermek için, “İsmet Usta nasılsın?” der olmuştuk… O yine sevimli yüzü ile bizi hiç bozmaz, gülümseyerek “İyi, sen nasılsın?” diye sorardı…

       Birisi ile konuşurken insanın yüzüne bakardı. Aldığı eğitim ona bunu öğretmişti. Hiç kimseye arkası dönük konuşmazdı. Öyle bir şey olacaksa da, ‘ki o anda muhakkak duvara dönüp iş yapar durumda olurdu’, ‘lütfen’ le başlardı her cümleye…

       Onu ve onun kuşağının insanını tanıdığım için kendimi şanslı sayan birisiyim. Çünkü eğitimi ile görgü kurallarını harmanlayıp onları mizacına katıp kullanan bir kişilik, hele de bu zamanda, çok az bulunur   

       İsmet Lokumcu… 

       Bu ismi kime sorarsak soralım, aldığımız cevaptan evvel herkesin yüzünde bir gülümseme, bir sıcaklık, bir güven duygusu oluştuğuna, tanıyan bilen herkes şahit olmuştur…

       Söz uçar yazı kalır derler. İşte o büyük insanı, o mütevazi hayatının içinde, hep doğruluğu ile bizlere ışık gösteren büyük kişiliği de, maalesef kanser denen illet hastalıktan dolayı, ebedi istirahatgahına defnettik… Yaklaşık üç ay dayanabildi o illet hastalığa… 18 Mayıs 1940’ta başlayan yaşam serüveni, 7 Haziran 2015’te son buldu…

       O artık bedenen aramızda olmayabilir… Ama hep içimizde yaşayacak ve bizlere ışık olmaya devam edecek… 

       Rahat uyu İsmet Usta… Rahat uyu…    

İlahi Lefke

                                                                         İlahi Lefke

       Evet sonunda bu da olduLefke ve yöresi, maden meselesi yüzünden birbirine girdi..

       Kuzey Kıbrıs Santral Madencilik Ltd şirketiÇevre veDoğal Kaynaklar Bakanlığı'nıngeçen gün akşam gerçekleştireceği bilgilendirme ve danışma toplantısınagelmeyerekbakanlığa yazılı olarak istekte bulundu ve 3 aylıkbir erteleme süreci istedi...

       Bakanlık müsteşarı Bülent Arkıntoplantının yapılacağı salona giderek, toplantının 3 ay sonraya ertelendiğini duyurduve salondan ayrıldı...

       Aynı salonda iki ayrı görüşten insanlar vardı... Lefke'de maden arama iznini veren eski Tarım Bakanı Sami Dayıoğlu ve Lefke Belediyesi'nin eski başkanı Mehmet ZaferLefke'demaden işletmesi kurulmasından yana olan 50 kişilik desteklebir grubuLefke'de maden işletmesi faaliyetlerine karşı olan150 kişi ise karşıt görüşte grubu temsilen salondaydılar...

       Madenciliğe hayır diyen grupBakanlık Müsteşarı Bülent Arkın'ın açıklamasının ardındanbu yapılan hareketinmadencilik şirketinin bir oyunu olduğunu öne sürerektoplantının hemen yapılmasını istediKarşıt görüşte olan grubun sözlü sataşmasının ardından, arbede yaşandı ve salon birbirine girdi...

                                                                ***            ***

       Lefke'ye gitmeyeniniz yoktur sanırım... Benim çocukluğumonun yanındaki bir beldedeYedidalga'da geçti...

       Orta öğrenimimi Lefke Gazi Lisesi'nde tamamladımAma turistler gibi sadece yolu kullanıp oraya varmadımBelkiLefke'yi Lefkeliler kadar iyi bilmem amadaha evvel maden çıkarılan tepeleri uzaktan çok seyrettimmaden ocağından çıkarılan madenleri ta Gemikonağı'na kadar taşıyan trenraylarında çok yürüdümmadenleri yüklemek için kurulan gemi iskelelerine çok çıkıp balık avladım...

       Kış günlerindeözellikle yağmur yağdıktan sonraGemikonağı'na gittiniz mi hiçEğer gittiysenizözellikleyağmurlu havalardaGemikonağı denizininmavi renkten kızılrenge dönüşünü de muhakkak görmüşsünüzdürKızılla koyukahve arası bir renk... Hani paslanmış bir demirin üzerine sudökersiniz ve su koyu kahverengiye çalar yaişte o renk...

       Gemikonağı'ndan Lefke'ye doğru çıkarkenhani Gemikonağı futbol sahasının üstü diyelimbir maden toplama ve oradan gemilere yükleme alanı yapmıştı o zamanın maden çıkaran şirketi.... Koskocaman bir alan maden pisliklerinin içerisinde kalmışYine yağmur yağdığı zamandeğil o alanıniçine girmekorada olmak bile çok sakıncalı... Çünkü ıslananmadenle birlikte burnunuza baş döndürücü ve keskin bir maden kokusu vuruyor...

       Sahil yolunun madenle bulanmış tarafına boydan boyainceyeşil bir örtü gerilmiş... Baktığınızda arkası görünüyor... Nedenini sorduğumuzda tedbir için dedilerİnsanlar oradan yukarıya çıkmasın ve maden artıklarından etkilenmesin diye...

       Demek ki maden bakmayınca bulaşmayan bir şey... Sınırları örtü ile örtüldüğüne göre görmesek kafidir...  

       Kuzey Kıbrıs Santral ve Madencilik Ltd Şirketiişe başlamadan eminim geri dönüşüm ve temizlikle ilgili planlarını da anlatacaktır o toplantıda, hem de ayrıntılı olarak...

       Lefke'de eskiden çıkarılan madenler de temizlenmişbütün kullanılan alet edevat toplanmış ve şirketkullandığı alanı aynı bulduğu gibi bırakıp terketmişti olduğu yeriaynen şimdiki şirketin yapacağı gibi...

       O toplanan baraj suları ile sulanan bahçe ağaçlarıve sonucunda oradan toplanan yediğimiz meyve ve sebzeler?

       Daha  lezzetli oluyorlar o zaman?

       İlahi Lefke... Sen adamı öldürürsün...